İnsan Olmaya Dair

a4dd4f40-cb64-4401-babc-61f275e1294d_rwc_0x27x6067x3419x640 İnsan Olmaya Dair

Hepimiz suyun altındayız, aşık olduğumuz anlarda,
güldüğümüz ya da bir sanat eserine baktığımız anlarda, suyun üstüne çıkıp ciğerlerimizi hava ile dolduruyoruz. Sonra tekrar suyun altına giriyoruz.
Her an boğuluyoruz ama ölmüyoruz…

  Bu satırlar, Bülent Usta adlı yazarın Sen Kaç Ben Onları Oyalarım adlı kitabından, bu satırlar nedense beni çok  etkilemiş ve en sevdiğim sözler arasında olmuştur. Hepimiz dünyaya insan olarak geldik, hepimizin boyu posu, ten rengi, ırkı, dış görüntüsü farklı ama insanı diğer canlılardan ayıran özelliklerimiz hepimiz için aynı. İnsan zekası ve üst düzey bilişsel becerilerimizden bahsetmiyorum, hepimizi üzen ölüm, ayrılık, işimizden kovulma, hastalık geçirme gibi acıları tecrübe etmemizden, hayattaki anlam arayışımızdan, mutluluk peşinde koşmamızdan, başarı ihtiyacımızdan, hırsımızdan, gururumuzdan bahsediyorum.

Sahi kaçımız bu dünyada var olduğunun farkında? Her gün işe, okula gidip geliyor birkaç saatlik kalan boş vakitlerimizde bir iki hobiyle uğraşarak, belki dışarıda bir akşam yemeği yiyerek, belki spor yaparak, belki de bir kitap okuyarak ruhumuza nefes aldırmaya çalışıyoruz. Hepimiz birilerinin çocuğu, sevgilisi, arkadaşı, anne babasıyız, hepimizin toplumsal rolleri var. Peki gerçekte biz kimiz? Belki daha çocuk yaşta hayalini kurup, belki de hayatın bizi sürüklemesiyle veya çok isteyerek bir meslek sahibi oluyoruz, peki mesleğimiz midir bizi biz yapan? Ailelerimizin bizi nasıl ve ne kadar sevdiği, arkadaşlarımızın, patronumuzun bizi nasıl gördüğü mü bizleri anlatır?

  Bazen kitap okurken okuduğumuz bir satırın, bazen filmin birinde geçen bir repliğin, bazen de çevremizdeki bir insanın sözlerinin etkisiyle düşüncelere dalar gideriz. İşte tam da o anda bence ‘’ben olmayı’’ kendiliğimizi sorguluyoruz. Yaşadığımız hayatta sürüklenirken tam da işte o anlarda göz ardı ettiklerimizin farkına varıyor, hatalarımızı sorguluyor, yeni hayaller kuruyor, yeni hedefler belirliyoruz yani hayatımızda anlam arayışına giriyoruz. 

Burada dikkat edilmesi gereken işte tam da o farkındalık anını yaşadıktan sonra normal hayatımıza tekrar dönmek yerine  o parlayan farkındalık ışığını hiç söndürmemek…

Neden Psikoterapiye Gitmeliyiz?

6425304-1024x1024 Neden Psikoterapiye Gitmeliyiz?

Psikoterapi, yaşantımızdaki sorunlarımızla ve bu sorunların ortaya çıkmasını sağlayan geçmişteki nedenleriyle yüzleşme imkanı sağlayan bir süreçtir.

Psikoterapiye başlamak için mutlaka zor ve travmatik bir olay yaşamak gerekli değildir. Bazen küçük gibi görülebilecek stres ve kaygı faktörleriyle baş etmek de zor olabilmektedir.

Psikoterapi ile kendimizi daha yakından tanıma fırsatı elde ederiz ve bu durum içsel motivasyon kaynaklarımızı daha verimli olarak kullanmamıza olanak sağlar.

Psikoterapi seanslarına düzenli olarak gitmek, kişiye sorumluluk bilinci kazandırmasının yanısıra aynı zamanda kişinin hayatına anlam katmasına yardımcı olacak bir araçtır.

Psikoterapi ile kişide oluşan olumlu değişiklikler hem kendisi hem de sosyal çevresi tarafından farkedilmektedir. 

Kişi aynı zamanda kendisinde hoşnut olmadığı olumsuz özellikleri ile ilgili farkındalık kazanacak, olumsuz gördüğü özelliklerine dair düşünce ve davranış değişikliği yaratacak özgüven ve psikolojik gücü arttırma imkanını elde edecektir.

İlişkilerde Sınırların Korunması

8271477-1024x1024 İlişkilerde Sınırların Korunması

Kişilerarası ilişkilerdeki sınırlarımızı, kişilik özelliklerimiz ve yaşantılarımız sonucunda kendimiz belirleriz. Dolayısıyla bu sınırlar kişiden kişiye değişiklik göstermektedir.

Kişilerarası ve romantik ilişkilerimizde kişisel sınırlarımızın neler olduğunu karşı tarafa net bir şekilde ifade etmek ve bunun benliğimize bir saygı duyma biçimi olduğunu belirtmek oldukça önemlidir.

Sınır koymak, yakın ilişkilerden uzak durmak için bir araç veya sosyal ilişkilerde zarar görmekten kaçınmak için sergilenen bir davranış biçimi değildir.

Sağlıklı sınırlara sahip ilişkilerde, bireyler birbirlerine değer verseler de kişisel duygu ve düşüncelerine, inançlarına ters düşen şeyleri yapmaktan kaçınır ve gerektiğinde birbirlerine hayır diyebilirler.

Hayır cevabının kabul edilmemesi, karşısındaki kişinin sınırlarını zorlamaya çalışma, öfke duyma, küsme, ayrılıkla tehdit etme, kendi düşüncelerini dayatmak isteme gibi negatif tepkiler ilişkide sağlıklı sınırların olmadığını gösteren davranış örüntüleridir.

Bireyler kendilerine saygı duydukları sürece, başkalarıyla da sağlıklı ilişkiler yürütebilirler. Bu nedenle bireylerin, fiziksel, duygusal, maddi ve cinsel sınırlarını net bir şekilde belirlemesi ve birbirlerinin kendi kişisel alanlarına müdehale etmeden, öz değerlerini koruyarak ilişkilerini sürdürmeleri çok önemlidir.

İlişkilerde Kıskançlık

4042421-1024x1024 İlişkilerde Kıskançlık

Kıskançlık, önemsenen kişiyle olan bağın kaybedilmesine ve ilişkinin tehlikeye girmesine yönelik korku, üzüntü, öfke, sıkıntı, kaygı gibi duygular barındıran karmaşık bir tepkidir.

Sosyal ilişkilerde kıskançlık, düşük benlik saygısı, yetersizlik hissi, bilinçdışı travmalar, olumsuz deneyimler, çocukluk çağı yaşantıları, paranoyak düşünceler, güvensizlik gibi nedenlerle ortaya çıkabilmektedir.

Özellikle çocukluk çağındaki bakımverenlerimizle olan bağlanma biçimlerimiz, yetişkinlikte yaşadığımız ilişkilerdeki bağlanma biçimleri üzerinde önemli bir rol oynamaktadır.

İlişkide partnerlerin birbirlerine duydukları güvensizlik, şüphecilik ve baskıcı bir tutum sergilenmesi ve ilişkiden alınan doyumun az olması, kıskançlığı arttıran faktörlerdir.

Çiftlerin iletişim güçlerinin artması, yapıcı tarzda davranış sergilenmesi, partnere birey olarak saygı duyma ve güven verme, ilişkide duygusal doyumun artması, kıskançlığın azaltılmasına yönelik önlemlerden bazılarıdır.

Bireysel Psikoterapi

Devamını oku: Bireysel Psikoterapi

Proudly powered by WordPress | Theme: Stacy by SpiceThemes